27 Mayıs 2020 Çarşamba

YÜZYILLIK YALNIZLIK



   Herkese selamlar :)

  Öncelikle ağaç ev sohbeti için yazdığım konuyu beğenip beni yalnız bırakmadığınız için hepinize teşekkür ederim.

   Bayramı sessiz sakin geçirmenin avantajları da oldu hayatımda. Kendime daha çok zaman ayırdım, izlemek istediğim dizimi seyrettim, okumak istediğim kitabımı bitirdim.

  Sizlere okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum. İsmini daha öncede duymuştum ama bir türlü okumaya zamanım olmamıştı. Ama şimdi iyi ki okudum dediğim kitaplar arasında yer alıyor. Her kitap için aynı şeyi dediğimi fark ettim :) Kitap seçme konusunda oldukça seçiciyim. Bir kitabı okumadan önce on kere düşünüyorum. Bu sayede de okuduğum bir kitaptan hiç pişmanlık duymadım.

   Yüzyıllık Yalnızlığın yazarı Gabriel Garcıa Marquez bu kitapla 1982 yılında nobel edebiyat ödülünü almıştır. Marquez'in kitabı yazma amacı ''çocukluk günlerini sanatsal bir dille ardında bırakmak''mış, ve kesinlikle bu dediğini başardı ünlü yazar.

    Kitap akraba olan Ursula ile Jose'nin evlenmesiyle başlıyor. Bu evlilik sonucunda ailenin üzerine yüzyıllık bir çile bir lanet yerleşip kalıyor. Her doğan erkek çocuğa Jose ve Aureliano isimlerini veriyorlar. Gerçekten de ailenin başına nice felaketler geliyor bu yüzyıl boyunca. Kitabı okurken Ursula için çok üzüldüm. Bir insanın yaşayacağı tüm acıları yaşadı kadıncağız. İsimleri sürekli karıştırsam da çok güzel akıcı bir anlatımı var kitabın. Her karakterin hikayesi beni duygulandırdı, günümüz dünyasından alıp yüzyıllar öncesine, Maconda'ya götürdü. Kimi zamanlar orada yaşamak istesem de çoğu zaman o kadar acıya asla dayanamayacağımı düşündüm. Ben de derin hisler uyandırdı yüzyıllık yalnızlık, ve sonu asla tahmin edemeyeceğim bir şekilde bitti. 

Altını çizdiğim çokça söz oldu bu kitapta. İşte bunlardan bazıları ;

Ölümü umursadığı yoktu; ama yaşam çok şey demekti. O yüzden de idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil, özlem oldu.

Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.

İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.

Kötülük dünyada değil, kişinin yüreğindedir.

Kimlerle hangi noktada yakınlaşıyoruz? Aşk, sevgi, merhamet mi bizi buluşturan ya da yaşanmışlıkların ortak paydası mı acaba bizi birbirimize yaklaştıran?

Siz hangi gruptasınız? Yıllar önce yaşadığı olumsuzlukları durmadan tekrarlayıp elindeki kartopunu kocaman bir çığa dönüştürerek içinde kaybolanlardan ve yanındakileri de sürükleyenlerden mi; yoksa kocaman bir kar kütlesini güneşin sıcaklığıyla eritip etrafına huzur verenlerden mi?

Hiç düşündünüz mü? Ummadığımız bir anda, ummadığımız bir durum bizi alıp yıllar öncesine götürüveriyor. Yıllardır aklımıza gelmeyen, varlığını bile unuttuğumuz olaylar,  zihnimizin karanlık dehlizlerinden birdenbire gün ışığına çıkıveriyor.

Yaşamla hesabını kesin olarak kapatırken kendi insanlarını düşündükçe duygulanmıyor, en çok nefret ettiği kişileri aslında nasıl sevmiş olduğunu anlamaya başlıyordu.

Yüreğini kolla Aureliano, ölmeden çürüyorsun.

İnsan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür.

Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor. O yüzden değil mi içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız?  “Anlatsam mı, anlatmasam mı?”  kararsızlığımız. “Bu sevgi beni acıtır mı?”  kuşkularımız.

Belki de yalnızca onu elde etmek için değil, aynı zamanda onun yarattığı tehlikeleri de ortadan kaldırmak için çok ilkel ve basit bir duygu yeterliydi. Aşık olmak yetecekti. Ama bu denli basit bir şey kimsenin aklına ve yüreğine düşmüyordu.

25 Mayıs 2020 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ * 40

   
  
   
   Herkese selamlar ve iyi bayramlar 🌸 

    Bu hafta ağaç ev sohbetlerinin 40. haftası. Bu haftanın konusunu ben yazıyorum. 😊 İlk kez yaptığım her şeyde olduğu gibi bu yazıyı yazarken de konuyu bulmaya çalışırken de çok heyecanlandım. Bir hatam olursa siz sevgili blog sakinlerinin affına sığınıyorum.
   
    Farklı bir konu düşünmüştüm aslında fakat günün anlam ve önemine uygun olsun diyerek bayram hakkında sizinle konuşmak istedim. Siz değerli blog apartmanı sakinlerine sorum şöyle ;

      "İlk kez bir bayramı ülkece evde ve yalnız kutluyoruz. Bu durum size ne hissettirdi? Eski bayramlarınız nasıldı? En güzel bayram anınız nedir? Bizimle paylaşmak ister misiniz?''

    Küçücük bir virüsün hayatımızı bu kadar alt üst edeceği, 40 yıllık geleneklerimizi böylesine değiştireceği aklıma dahi gelmezdi. Arife gününden beri kalbim çok buruk. Kalabalık aile sofralarımızın yerini minik çekirdek ailelerimiz aldı. Sabah uyandığımda dahi bayram günü gibi hissetmedim. Neyse ki 65 yaş üstüne verilen izin sayesinde biraz da olsa dedemi görüp sohbet ettikte bugün biraz da olsa anlamlandı benim için.

     En çok bu seneki bayramda birilerini telefonla aramışımdır. Hatta bir ara hatlar öylesine yoğundu ki bir süre aradığım kimseye ulaşamadım. Görüntülü aramadan dibine kadar yararlandığım bir dönemdeyim. Allahtan sevdiklerimiz uzakta da olsa onları görüp seslerini duyabiliyoruz.

      Nerede o eski bayramlar diyecek kadar yaşlı değilim ama eski bayramlarımızı çok özlüyorum. Günler öncesinden bayramlıklarımızı alır, bayram günü giyecek olmanın sevincini yaşardım. Sabah uyandığımızda dedemin evine tüm ailecek gider bayram yemeği yerdik. Tabi o zamanlarda rahmetli babaannem de aramızdaydı. Onun hepimizi kucaklaması, sarılıp saçlarımı öpmesi dün gibi aklımda. 


    Tam tarihini hatırlamamakla birlikte 7li 8li yaşımda geçirdiğim bayram en güzel bayramdı benim için. İki amcam Almanya'da olduğu için çok nadir bir araya geliyoruz. O sene herkes bir aradaydı. Tüm aile bayram yemeğimizi yedikten sonra herkes birbiri ile bayramlaştı. Biz de kuzenlerimle bayram harçlıklarımı alıp bakkala koştuk. Kız kaçıranlar, torpiller zararlı tüm oyuncakları alıp akşam ezanına kadar sokaklarda oynamıştık. Benimle yaşıt kuzenlerimin hepsi erkek olduğu için ilk okula gidesiye kadar erkek çocuğu gibiydim. Ve en eğlenceli yıllarım o yıllardı :)

    Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım konuyu sevmişsinizdir. Tüm blog sakinlerine mutlu, huzurlu , sağlıklı bayramlar diliyorum. Kendinize çok iyi bakın :)

23 Mayıs 2020 Cumartesi

DÖNÜŞÜM - FRANZ KAFKA



   Herkese selamlar  :) Uzun zamandır bir kitabı yorumlayıp o kitap hakkındaki düşüncelerimi paylaşmamıştım. Karantina da olmanın verdiği bir rahatsızlık var üzerimde. Hem her şeyi yapmak istiyorum hem de sadece boş boş oturmak istiyorum :) Yoğun bir çalışma hayatından sonra evde kalmak beni kısa çaplı bir depresyona sürükledi sanırım. İlk başlarda bloguma kendimi versem de son zamanlarda her şeyden uzaklaştım. Öyle ki bir iki günde bitireceğim kitaplarımı okumak haftalarımı aldı.

Yüzyıllık Yalnızlık'ı okurken başladım Dönüşüm'ü okumaya. Kısa olduğu ve uzun zamandır okumak istediğim için araya sıkıştırdım. Normalde bir şeyi bitirmeden diğerine geçmem ama bu da böyle bir istisna olsun.

Dönüşüm iyi ki okudum dediğim kitapların başında geliyor. Franz Kafka'ya hayran olmamak elde değil zaten. Okurken beni çok derin düşüncelere itti Dönüşüm. Gregor Samsa ile dev bir haşereye dönüşmüş olmanın dehşetine kapıldım kitabı okurken. Güzel bir toplumsal mesaj vermiş Kafka bu eserinde. Kafka demişken Kafka'nın hikayesi de beni hep duygulandırır. Biraz bahsetmek isterim Kafka'nın yaşadıklarından ;

1883 yılında Prag'da doğmuştur. 3 kız kardeşini nazi soykırımında kaybetmiştir. Babasıyla sorunları olan Kafka mutsuz ve kötü bir çocukluk döneminden geçmiştir. Hukuk eğitimi alan Kafka sigorta şirketinde çalışırken edebiyatçılarla tanışıp yazmaya başlamıştır. 1924 yılında verem sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Yazdığı eserlerini öylesine değersiz buluyormuş ki ölmeden önce yakması için arkadaşına vermiş. Neyse ki arkadaşı bu eserlerin basılmasını sağlamış, biz de Franz Kafka'dan mahrum kalmamışız.
 Franz Kafka da çoğu yazar gibi öldükten sonra ünlenmiş yani anlayacağınız.


        ALTINI ÇİZDİKLERİM


''Odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada yıllardır yalnız değil miydim?''

''Yorgunum,uykusuz,hüzünlüyüm...

Sanki bir şey beni engelliyor ve
özgürleşemiyorum...''

''Paltom bile ağır gelirken,

Nasıl taşırım
Koskoca dünyayı
Sırtımda?"

''Ölmekten müthiş bir şekilde korkuyordu çünkü henüz gerçek anlamda yaşamamıştı.''


''Peki,ya şimdi bütün bu huzur,refah ve mutluluk korkunç bir şekilde sona erecek olursa?''


''Biraz daha uyusam ve bütün bu saçmalıkları unutsam, nasıl olur?"



   80 sayfalık bu öykü kitabının her bir kelimesinde derin anlamlar buldum. Siz Dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz, daha önce okumuş muydunuz?

16 Mayıs 2020 Cumartesi

İNGİLİZCE ÖĞRENEBİLİR MİYİM?

    Karantina sürecinde bir çok konuda kendimi yetiştirmeyi hedeflemiştim. Kendi mesleğimle ilgili bir kaç sertifika bile aldım online eğitimlerden :) Ama yıllardır uğraştığım bir türlü de başaramadığım İngilizce öğrenmeye biraz geçte olsa karar verdim.



      

  İstanbul İşletme Enstitüsünden ders almaya başladım. Ders anlatımı ve hoca gayet başarılı, fakat sıkıntım şu ki dersler sınavlara yönelik anlatılıyor. Benim amacım ise İngilizceyi anlamak ve çat patta olsa konuşabilmek. You Tubeda da bir çok program var ama hangisinden başlayacağıma karar veremedim. 

  Sizin tavsiye ettiğiniz bir uygulama ya da ders videoları varsa önerilere açığım :)

13 Mayıs 2020 Çarşamba

Birtakım Hobiler #2



   Yeni bebeğimle herkese selamlar :) Karantina da yapılacak en güzel şeylerden biri de oyuncak bebek örmek sanırım.  O kadar çok ördüm ki ne yapacağım bunlarla bilmiyorum :) Ve her yeni modeli de örmek istiyorum.

  Aylar önce artan iplerden motif motif battaniye yapmaya başlamıştım. Ama bu oyuncak örme sevdası bitmedi bir türlü :)  Şimdi de instagramımın neredeyse bitki örtüsü olan Masum Bebek örüyorum. Ondan sonra da yarım kalan battaniyeme dönmeliyim artık :) 

   Şimdi siz değerli blog apartmanı sakinlerine  karantina sürecinde ördüğüm bebeklerimi sunuyorum umarım beğenirsiniz.
 Sevgiyle kalın :)


12 Mayıs 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ * 38


Kelimeleri çok değerli buluyorum, kendimizi ifade etmemizi sağlıyorlar ve günlük hayatımızda çok önemli bir yer kaplıyorlar. Bu yüzden sorularımı kelimeler ve kelimelerle bir yönden ilişkili olan dil hakkında seçeceğim. Dil konusuna girmişken ilk olarak olmazsa olmaz bir soru sormak istiyorum: Dilimizin içerisinde bulunan yabancı sözcüklerle ilgili ne düşünüyorsunuz? İkinci ve son olarak da sizin için değerli olan, ister günlük hayatta sıkça kullandığımız ister dilimizin derinliklerinden gelen, bilinmedik bir sözcük söylemenizi istiyorum. Bu sözcük hakkında bir şeyler de duymak isterim! Sizin için neden değerli olduğu gibi :)

    Selamlar herkese.. Blog dünyasına girdiğimden beri Ağaç Ev Sohbetleri hep dikkatimi çekmişti. Gerçek hayatımda da çekingen yapıda bir insan olduğum için bir türlü yazıp sohbete kendimi dahil edememiştim. Ama artık yeter dedim ve bodoslama aranıza dalmaya karar verdim :)
   Bu haftaki konuyu sevgili Aysu  seçmiş. Güzelde bir konu. Benimde dikkatimi çekti ve yazmak istedim.

Kelime deyince aklıma yıllar önce lise sıralarında okuduğum bir kitap geldi Nazan Bekiroğlu şöyle demişti kitabında;

Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için.
Bir:Kelimeler
İki:Aşk
Üç:Annelik duygusu
Kelimeleri Âdem aldı, annelik duygusu Havva'ya kaldı.
Ama aşk çok ağırdı.
İkisinin de aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü.
Yarısını Âdem sırtlandı, aşkın yarısı Havva'ya kaldı.


 Öyle kutsal ki cennetten çıkarılan ilk şey kelimeler olmuş. Sahi kelimeler olmasaydı nasıl bilirdik, Leyla İle Mecnun'u, nasıl ağlardık Romeo Ve Juliet için?

   Geçmişimiz o kadar büyük ki ta orta doğudan anadolunun bağrına kopup gelirken çeşitli ırklarla karışıp onların dillerini de almışız. Türkçe'nin bu kadar zengin olmasının sebeplerinden birisidir tarihimiz. Ben yabancı kelimelerin kullanılmasını belirli ölçüler dahilinde seviyorum. Abartıya kaçmada Türkçeden çok uzaklaşmadan tadında bırakılırsa yakıştığını da düşünüyorum.

Ben en çok ''hemdem'' kelimesini kullanıyorum. Dilimize Farsçadan geçmiştir. Canciğer arkadaş, samimi dost anlamlarına geliyor. Birlikte manasındaki hem kelimesiyle, nefes manasındaki dem kelimesinden oluşmuştur.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

TOMRİS UYAR


    Google Tomris Uyar'ın doğum gününü yaptığı doodle ile kutladı. Yalnız kafamı karıştıran şey Tomris Uyar'ın doğum günü 11 mayıs değil 15 mart. Neden böyle bir hata yapıldığını bilmiyorum ama Tomris Uyar'ı anmak hatırlamak için bize bir fırsat sundu.

    Tomris Uyar öykü yazarı ve çevirmendir. İlk evliliğini şair Ülkü Tamer ile yapmıştır. Bu evliliği kızları Eylül'ün sütten boğulması üzerine son bulur. Daha sonraki evliliğinde ise önemli şairlerimizden Turgut Uyar ile yapmıştır. 


''Daha nen olayım isterdin,
Onursuzunum senin'' 

    Cemal Süreya bu dizesini Tomris Uyar için yazmıştır. Tomris Uyar için ''Turgut'un Hanımı, Cemal'in Sevgilisi, Edip'in Yarası'' diye söylenir. Birbirinden değerli üç büyük şairin kendisine aşık olduğu bu güzel kadının beğendiğim yazılarından birkaç tanesini de sizinle paylaşmak istiyorum;

''Bu çocukluğun var ya, hiç yitirme onu, bazıları yitirmezler. Sen öyle bir çocuğa benziyorsun. Korun.''

''İnsan önce renklerden başlamalı değişmeye.''

''Konuştukça, söylemediklerimiz birikiyor. ''

''Ölmeyecek kadar yaralıyım. ''

''Bir şey söyle. Sözü aşsın öze değsin. Bir şey söyle, yanındayım mesela. ''

''Bazen sessiz kalmak, Kırıldığını göstermenin en iyi yoludur. ''

''Yani yoksulluk anlatılmaz be ablam. Yoksulluk yaşanır anca. ''

''Şeytan diyor ki,çek kapıyı ya da ne bileyim evdeki bütün patlıcanları kızart gitsin,düşünme. ''

''Yazarken dünyayı bir anlığına değiştirebilirken, geçmişinizi bir santim yerinden oynatamıyorsunuz. ''

''Unutma’ dedi ihtiyar demir kapıyı açarken, ‘Düşlerini kimseye emanet etmeyeceksin, kaptırmayacaksın! ''





    Daha nice güzel yazıları var, buraya sığdıramayacağım kadar fazla. İyi ki hayatımızdan geçmişsin Tomris Uyar. Saygıyla ve rahmetle..

10 Mayıs 2020 Pazar

ANNELER GÜNÜ


''ANNE'' iki heceden oluşan bu tek kelime benim için dünyadaki tüm hazinelerden daha değerli. Hayatta ne olursa olsun ne yapmış olursam olayım beni sevmeyi bırakmayacak tek kişi. İlk arkadaşım, sırdaşım, gülüp şakalaştığım, derdimi paylaştığım, dizinde yatınca tüm yüklerimden arındığım tek insan. 

Büyüdükçe kıymetini daha çok anlıyorum şimdi onun. Anneler kızlarının ilk rol modelidir bu hayatta. Benim rol modelim öyle güzel bir kadın ki şu yaşımda onun sayesinde vicdanımın kabul etmeyeceği tek bir hatam bile yok. Merhametli olmayı, insanlara iyilik yapmayı, mücadele etmeyi. pes etmemeyi bana biricik annem öğretti. Şimdi gireceğim her mücadeleden onun sayesinde yara almadan çıkıyorum. Yara almış olsam da onun saracak olması korkularımı benden alıyor, daha cesur bir insan oluyorum. 

  Varlığına her gün şükrettiğim canım annem anneler günün kutlu olsun seni her şeyden daha çok seviyorum💓

Kalbi sevgiyle dolu olan tüm güzel kadınların anneler günü kutlu olsun..

9 Mayıs 2020 Cumartesi

AŞK 101

   

   Netflix yapımı 3. dizimiz. Her ne kadar yabancı dizileri daha çok izlesem de Türk dizilerinden de kopamıyorum. Muhafız ve Atiye de ilk çıktığında izlemiştim, aşk 101'i de çıkar çıkmaz izledim :)

     Dizi hakkındaki düşüncelerime gelirsek; bence izlemesi keyifli bir diziydi. Zaten tanıdığım birçoğunu da sevdiğim oyuncuların olması da diziyi sevmemi sağladı. Diğer izlediğim netflix dizilerine kıyasla konusu biraz basitti. Ama lise ortamını arkadaşlığı güzel anlatmış diye düşünüyorum ben. 

  Elinden hep bir şeylerin alınmış olan Sinan'ın ilk kez kendisinden bir şey beklemeden Işık'ın yardımlarına çok sert tepkiler vermesi güzel işlenmiş dizide. Özellikle de müziklerine bayıldım. Çoğunu biliyordum ama aşağıda sizinle paylaştığım şarkıyı ilk kez duydum ve bin kere dinledim sanırım :)


   Bir diziyi beğenip beğenmediğini anlamanın en iyi yolu ''Diğer sezonunu izler miyim? '' diye kendine sormak bence :) Aşk 101'in diğer sezonunu hem merakla bekliyorum hem de kesinlikle izlerim diye düşünüyorum.

  >Diziyi başka izleyen varsa yorumlarınızı benimle paylaşırsanız sevinirim. Yarın hepimiz için sağlıklı ve mutlu bir gün olsun 🙋

4 Mayıs 2020 Pazartesi

VİS A VİS


   Selamlar herkese 🙋Sevgili Deepciğim sayesinde keşfetmiş ve yaklaşık 1 haftada 4 sezonunu bitirdiğim ispanyol dizisi vis a visten bahsetmek istiyorum sizlere.
    Hapishane dizilerini prison break izlediğimden beri çok beğeniyorum. Hatta Türk yapımı Avluyu da bayağı severek izlemiştim. Vis a viste iyi ki izledim dediğim dizilerden.

    Patronuna duyduğu aşk yüzünden yanlış işler yapan Macarena kendini bir anda azılı suçluların olduğu hapishanede bulur. Olayların içerisinden zekası ve hapishanede kurduğu dostluklar sayesinde çoğu zaman kurtulan Macarena çok büyük kayıplar da veriyor bu süreçte. Ben izlerken çok sevdim Macarenayı. Son iki sezonda dizide çok az yer alsa da bence tartışmasız dizinin yıldızı Macarenadır.



   Zulema Zahir. Dibine kadar kötü olan bir karaktere sempati duyabileceğimi hiç düşünmezdim. Ta ki Zulemayla tanışana dek. İlk iki sezon safi kötülük dolu olan Zulemanın diğer sezonlarda daha da tanıdıkça içinde yaşadığı çelişkiler bizi ona karşı empati kurmaya çağırıyor. En sevdiğim kötü karakterlerde ilk sıralarda yer alıyor Zulema.




 Saray Vargas namı diğer Nairobi. Dizide sevdiğim diğer bir karakter. Hayata karşı duruşu çelişkileri ve git gelleriyle bence diziye çok güzel bir renk katmış.



   Tere'sinden Sole'sine Kıvırcık'tan Fabio'suna çok beğendiğim ve etkilendiğim bir dizi oldu. Macarena ve Zulema vis a vis el oasis adında yeni bir dizide oynuyorlar. Vis a visin devamı gibi değil diyorlar dizinin yorumlarında ama ben henüz izlemedim. En kısa zamanda izlemeyi düşünüyorum. Karantina günlerinde yapılacak en güzel şeylerden biri de sanırım dizi izlemek.😊            
         
Sağlıkla ve sevgiyle kalın..


1 Mayıs 2020 Cuma

MEYDAN OKUMA / 16. GÜN

 


   16 gün boyunca birbirinden değişik ve ilgi çekici konuda, yazılar yazmak, güzel insanlarla tanışmak beni çok mutlu etti. İlk defa bir meydan okumaya katıldım. Zaten bu blog işinde de çok yeniyim :)  
   
 Ama gördüm ki burada sevgi dolu birçok insan var, güzel yorumlarınızla günlerimi güzelleştirdiniz. İlk olarak bu meydan okumayı bana haber veren beni aralarına davet eden güzel Deep'e çok teşekkür ediyorum. Hiç tanışmadığımız halde seni tanıyor gibiyim. İyi ki varsın :)

     Bir sonraki teşekkürüm de sevgili Ezgi'ye. Birbirinden güzel konular bulup 16 gün boyunca yeni yeni  insanlar keşfedip ufkumu genişlettiği için :)

      Son teşekkürüm de siz sevgili blog sakinlerine. Beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim. Sevgiyle kalın..