15 Aralık 2019 Pazar

VEFA VAKTİ


 


   Hoşgörü ve barışın en büyük temsilcilerindendir Hz. Mevlana. 1207 de Afganistan'ın Belh şehrinde doğmuştur. Hz. Mevlana ve ailesinin Belh şehrinden Konya'ya taşınmasının en büyük etkeni tüm dünyayı kasıp kavuran Moğol istilasıdır. Yüzyıllar önce olan bu istila biz Konyalılara Hz. Mevlana gibi bir şahsiyeti kazandırmış olması beni bazen hayrete düşürüyor. Büyük bir felaket yüzyıllar sonra bizi Hz. Mevlana ile komşu yapıyor. Hz. Mevlana Belh şehrinde yaşayıp orada vefat etse biz belki de Onu tanıma fırsatı bile bulamayacak tanısak bile bu kadar özümseyemeyecektik.
     Konya'da doğup büyümüş olmamın en sevdiğim tarafı Hz. Mevlana'ya yakın olmak. Onun o yeşil türbesine gidip o havayı solumanın yüzyıllar önce yaşadığı yerlere ayak basmanın, her sabah işe giderken işten eve dönerken yeşil türbesini görüp Ona selam vermenin hazzını da Konya'da yaşayanlar bilir sanırım.
     Bana göre Aşkı en güzel anlatan insandır Hz. Mevlana. Onu okudukça anlamaya başladıkça dünyadaki en güzel şeyin aşk olduğunu düşünüyor insan. Her satırında her hecesinde yaşadığı yaşattırdığı o aşk duygusu insanı çok uzak yerlere götürüyor. Şüphesiz ki Mevlana denilince akla ilk Şems Hazretleri gelir. Bu iki büyük alimin karşılaşmasını "iki okyanusun kavuşması" olarak naklederler. Mevlanayı Şemssiz, Şemsi de Mevlanasız düşünmek yanlış olur. Mevlana ile Şems ayrı düştüklerinde  Mevlana'nın yazdığı şiir aralarındaki hislerin uhreviliğini, yüceliğini bizlere gösteriyor:
                 
                " Beni çok sevdiklerini söyleyenler
                  Sana nasıl kıydılar ey ateş gözlüm?
                  Beni sevselerdi benim gözümle yanmazlar mıydı?
                  Benim gönlümle yanmazlar mıydı?

                  Senle ne kadar bildiğimi öğrendim,
                  Elbette aşka aşinaydım amma,
                  Senle aşka ağlamayı öğrendim...
                  Seni tanımayanlar ey Parende'm!
                  Ben gözüyle göremediler seni;
                  İnce yüreğini, naif aşkını,
                  Cananda can, canda canan oluşunu... "

     Hz. Şemsin 7 kişi tarafından öldürüldüğü ve bu 7 kişinin arasında Mevlananın oğlu Alaaddin Çelebi'nin de olduğu söylenir. Şemsin öldürülmesi, aniden ortadan kaybolması hala gizemini koruyor. Neden öldürüldüğü kimler tarafından öldürüldüğü hakkında net kesin bir bilgi yoktur. Emin olduğum tek şey Şemsin ölümünün Mevlanayı derinden sarstığıdır.

    Hz. Mevlana 17 Aralık 1273'te Konya da vefat etmiştir. Mevlana ölümü "Şeb-i Arus" yani düğün gecesi Allah'a kavuşma olarak görür. Ölüm için "Bizim ölümümüz, ebedi bir düğündür" der Hz. Mevlana. Bu yıl ölümünün 746. yılı yani 746. vuslat yıl dönümü. Her yıl Şeb-i Arus Konya da anma törenleri ile kutlanır. Bence insan ömründe bir kere de olsa Hz. Mevlanayı ziyaret etmeli Onun çağrısına kulak vermeli yani "ne olursa olsun yine gelmeli"...

                                                                                           



9 Aralık 2019 Pazartesi

DAREDEVİL

 

      Şu sıralar izlemekte olduğum Marvel imzalı fantastik bir dizi. Dizinin konusunu şöyle bir özetleyecek olursam: Matt Murdock 9 yaşında geçirdiği trafik kazası sonucu görme yetisini kaybeder. Gözlerini kaybetmesine neden olan kimyasal küçük Matt'in diğer duyularını olağanüstü düzeyde geliştirir. Böyle bir yaşama alışmaya başlayan Matt'in hayatta ki en büyük destekçisi boksör olan babasıdır. Babası oğlunun kötü işlerden uzak durmasını ve okuyup başarılı olmasını ister. Fakat Jack oğlunun büyüdüğünü göremeden hain bir kumpas sonucu hayatını kaybeder.

     Matt babasının yokluğunda yetimhane de büyür ve başarılı bir avukat olur. Gündüzleri adaleti hukuk sistemi ile dağıtan Matt geceleri ise adaleti yumrukları ile dağıtır. Ana tema bu olay üzerinde kurgulanmış Hell's Kitchen'i düşmanlardan koruyan siyah maskeli kör bir adam. İlk sezon siyah bir kıyafet ve siyah bir göz bandı ile savaşan Matt 2. sezon karşımıza kırmızı renkli kostümle çıkıyor. Ve adının Şeytan değil Daredevil olarak anılmasını istiyor. Marvel süper kahramanlarının genel özelliklerinden biri olan savaşırken öldürmemek, Daredevil için de geçerli. O da düşmanlarını yumrukları ile etkisiz hale getirip adalete teslim ediyor.


    Ana karakterlerden diğeri de Karen Page. Görmemesi gereken şeyleri görmesi ve bu işin peşine düşmesi sonucu Matt yani Daredevil ile tanışır. Karen dizinin güçlü kadınlarından biri. Meraklı ve araştırmacı yapısı ile başını sürekli belaya sokmaya meyilli bir karakter. Matt ile aralarında olan duygusal yakınlaşma da Karen'i dizide hep ön planda tutuyor. Benim dizi de en çok beğendiğim karakterlerden birisi. Başladığı işi yarım bırakmaması etrafındaki insanlara ve kendisine zarar da verse de Karen doğru bildiği yoldan asla ayrılmıyor.


    Diziye ikinci sezon dahil olan bir diğer karakter ise Frank Castle namı diğer Punisher. Bence Punisher'in başrolde olduğu 3-4 sezonluk bir dizi bile olabilir. Punisher dizinin acı çekmiş, çektiği acıyı da kötü olan insanları ölümle cezalandırarak hafifleten antipatik bir kahraman. Kötü işler yapmasına rağmen kendini sevdiren bir karakter. Hiç umulmadık zamanlarda da Daredevil yaptığı yardımlarla Daredevil'in hayatı kurtarıyor.


Dizide Elektra'dan Foggy'e Stick'ten Wilson Fisk'e birçok özel ve başarılı karakter yer alıyor. Dizinin bazı yerleri durağan geçmesine rağmen bol bol aksiyon, gizem içeren tam manasıyla başarılı bir Marvel dizisi.

 Benim düşüncelerimi okuyup zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

 NOT: Frank Castle'den esinlenerek The Punisher adında dizi marvel tarafından yapılmış ve 2 sezon sürmüş en kısa zamanda o diziyi de izleyeceğim.                                                                                                                 

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN


                           
  Sabahattin Ali'nin ölümsüz eseri. Okumaya bu kadar geç kaldığım için kendime kızdığım nadide romanlardan. Bu kadar geç kalmamın sebebi belkide kitabı okumak için gerekli olgunluğa erişememiş olmamdır. Belkide 15 yaşımda okumuş olsam bu kadar derinden etkilemeyecekti beni Sabahattin Ali. Geç kalmış olmak bu romanla hiç tanışmamış olmaktan iyidir diyorum ve bu muhteşem başyapıt hakkındaki naçizane fikirlerimi sizinle paylaşıyorum.

    Macide ve Ömer. Bir aşk hikayesini temel alarak kurgulanan bu müstesna eserde aşktan ziyade derin psikolojik tahlillere, insanın bilinçaltında var olan derin düşüncelere yer verilmiş. Kelimeler özenli bir şekilde tam olarak doğru yerlere yerleştirilmiş. Okurken kendinizi 1940 yıllarında o kokuşmuş pansiyon odasında hissediyorsunuz. Şüphesiz ki o yılları Ömer ve Macide ile yaşamamızda ki en büyük rol Sabahattin Alinin muhteşem betimlemesi.

   Ömer ne kadar pervasız görünse de bence sorumluluklarının ve zekasının ağırlığı altında ezilmiş genç bir adam. Yer yer Ömer'e kızmış olsam da çoğu zaman onunla empati kurmaya çalıştım. Macide'ye olan saf ve katıksız aşk Ömer'i okuyucu karşısında masum bir yere koyuyor. Veznedara yaptıklarından sonra duyduğu vicdan azabı da Ömer'in derin bir ruh karmaşası olduğunu kanıtlıyor bence. Ömer içindeki şeytanı öyle bir yere koyuyor ki yaptığı her şeyden onu sorumlu tutması kendi sorumluluklarından kaçması için en büyük bahanesi oluyor.

   Macide'nin küçük yaşına rağmen yeterli olgunluğa erişmiş olduğunu düşünüyorum.Çocukluğundan beri yaşıtlarından daha fazla bir olgunluğa sahip olmak onu anaç bir kadın haline getirmiş. Macide'nin Ömer'e karşı hislerini aşktan ziyade koruma ve sahip çıkma olarak gözlemledim. Çaresiz kalması onu hiç tanımadığı bir adama sevgi duymaya ve güvenmeye mecbur kıldı. Bence Macide, Bedri ile karşılaşmasa da o çok etkilendiğim mektubu yazıp Ömer'den ayrılmaya karar verecekti. Bu düşünce sürekli aklından geçiyordu fakat son noktayı müsamereye gittikleri gece koydu. Macide bence güçlü bir karakteri temsil ediyor. Ne kadar zor durumda olursa olsun doğrularından vazgeçmemesi Onu benim gözümde daha da saygı duyduğum bir karakter haline getirdi.

   Sonunun bu şekilde bitmesi beni biraz şaşırttı. Daha keskin daha net bir son bekliyordum. Ama sonunun böyle olması da Sabahattin Ali'nin farklılığını bir kez daha ortaya koyuyor.

   Sabahattin Ali gibi değerli bir yazarın değerli yazılarını okuyabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Umarım bu yazımla sizlere biraz da olsa faydalı olabilmişimdir.

  Benim düşüncelerimi okuyup bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.