27 Kasım 2020 Cuma

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 66


 Herkese selamlar. Bu haftanın sohbet konusunu sevgili adadenizi seçmiş. Kendisini de bu yazı sayesinde keşfettim fırsat buldukça yazılarına misafir olurum bundan sonra :) 

Bu haftanın sohbet konusu '' Ev, arsa, koltuk, dolap vs. malın-mülkün sahibi miyiz? yoksa kölesi mi?''

   Uzun zamandır ağaç ev sohbetlerine katılıp sohbet edememiştim sizlerle. Bu güzel konu hakkında kayıtsız kalmak istemediğim için geçtim bilgisayarın karşısına. 

   Cemil Meriç'in çok sevdiğim bir sözü var '' İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.''

   Bu sözü birebir yaşıyoruz şimdi. Özellikle de bu efsane cuma haftası kafamı nereye çevirsem reklamlar, indirimler. Onlarca yüzlerce ürünler, kampanyalar. Ve çılgınca alışveriş yapan insanlar. İhtiyacı olan olmayan herkes bir şeyler alma peşinde. Evlerimizde kullanmadığımız bir sürü eşyalar var. 

   Zaman zaman ben de eşyalarımın kölesi olduğunu düşünüyorum. Onları kaybettiğimde üzülmem birine ödünç verdikten sonra geri veresiye kadar duyduğum endişe beni çok rahatsız ediyor. Bu en çok kitaplarımı verince başıma geliyor. Kenarının kıvrılması, zedelenmesi, hele hele üzerine bir şey döküldü mü kısa bir anksiyete krizi geçiriyorum. Bence bunun sebebi eşyaların maddi değeri değil de manevi değerinden geliyor. Bazen onlarında ruhunun olduğunu düşünüyorum. Mesela bir yazımda dedemin kullandığı fotoğraf makinesinden bahsetmiştim. Makinenin yaşı benden büyük. Ne çok şey görmüş geçirmiştir kim bilir. Ama şimdi bir dolabın arkasında boynu bükük şekilde bir oturma odasının duvarlarına bakıyor. 

    Oysa eşyalara değer vermeyi bırakıp, bir ev bir araba için yıllarca didinip çalışmak yerine yaşamaya başlasak. Sahiden dolu dolu yaşasak, eşyalara köle değil sadece sahip olduğumuzun farkına varsak. Bu düzene ayak uydurmak yerine kendi düzenimizi kurup 'az eşya çok huzur' felsefesini hayatımıza uygulasak daha mutlu olurduk belki de.


22 Kasım 2020 Pazar

THE QUEEN'S GAMBİT

  


 The Queen's Gambit netflixte yayınlanan 7 bölümlük bir mini dizi. Walter Tevis'in romanından esinlenerek dizi haline getirilmiş. 23 Ekim 2020 de ise Netflix izleyicisiyle buluştu.

   Ana konusu annesinin yaptığı trafik kazasıyla birlikte kimsesiz kalan Beth Harmon'un başına gelen olaylardır. Beth yetimhanenin hizmetlisinden satranç oynamayı öğrenir. Kız satranç oynamakta olağanüstü bir yeteneğe sahiptir. Bir yandan da öğrencilere verilen sakinleştirici haplar Beth'i bu haplara bağımlı hale getirir. Bu bağımlılığından dolayı satranç oynaması yurt müdiresi tarafından yasaklanır. 



  Bir süre sonra evlat edinilen Beth için işler değişir. Üvey annesi Alma ile birlikte yalnız kalan Beth mücadeleyi hiç bırakmadan satranç oynamaya ve bu oyunlardan ödüller kazanmaya başlar. Satrançta olan bu delice tutkusu ve ilaçlara olan bağımlılığı Bethi hem iyi hem de kötü yönden destekler.




   Dizinin 50'li yıllardan 70'li yıllara kadar ilerleyen zaman değişimleri var. Bu geçişleri dizi esnasında hissedebiliyorsunuz. Özellikle Beth karakteri için tasarlanan saç tasarımına ve kıyafet seçimlerine bayıldım. Her kıyafet şık ve güçlü bir kadını canlandırdı benim gözümde. Zaten dizide de vurgulanmak istenen başarılı ve güçlü bir kadının sadece erkeklerin oynadığı bir oyunda herkesten yetenekli olması ve onları her oyunda alt etmesi. 



   Diziden sonra Beth'i instagramından biraz takip ettim. Gerçek hayatında da oldukça güzel bir kadın. Ama kızıl saçın yakıştığı ender kadın oyunculardan kendisi. Bakmak isterseniz diye instagram hesabını buraya bırakıyorum :) Anya Joy 



   Bu tarz dizileri izlemek beni hayata karşı motive ediyor. Evet belli bir takım bağımlılıkları vardı Beth'in ve bunlar onun hayatını sık sık mahvetti. Ama yine de azmin başarı getirdiğini Beth sayesinde bir kez daha gördük. 



   Efendim meraklıları için enfes bir dizi. Mini dizi olması sebebiyle su gibi akıp gidiyor. Diziden sonra birkaç satranç uygulaması bile indirdim. İlk okulda iken satranç kolu başkanıydım ama oynamaya oynamaya unutmuşum :) Neyse biraz pratik yapmakta yarar var :)


2 Kasım 2020 Pazartesi

UMUT



Güzel günlerden geçmiyoruz şu günlerde. Hastalıklar, doğal afetler, insanların iki yüzlülüğü, yoksulluk, cinayetler. Sürüsüyle dert var içimizi yakan.


Nasıl çıkarız aydınlığa hiçbir fikrim yok. Eskiden yaşadığım dünyaya dair güzel umutlarım vardı. Çok nadirdi benim gözümde kötü olan insan. Ama şu an ne kimseye güvenim kaldı ne inancım.


Eski günlere dönemeyiz belki de. 

Geleceğimizi biraz da olsa düzeltemez miyiz?

 Sorgusuz, sualsiz, art niyetsiz insanlar tutar mı elimizden? 

Umudumuz gittiği karanlıktan döner mi bir gün?

Yeniden güvenebilir miyiz insanlığa? 

Huzur dolu güzel sabahlara uyanabilir miyiz?


Belki bir gün..