23 Aralık 2020 Çarşamba

KELİME OYUNU 4

 


   Herkese selamlar. Bu haftanın kelime oyununda kelimeleri ben seçtim. Umarım kelimeleri yazıya dönüştürmekte zorlanmazsınız :) 

   Ben bu hafta kendi yaşamımdan kısa bir kesiti öyküleştirdim ve sizlerin beğenisine sundum. Keyifli okumalar diliyorum herkese.

   Bu haftanın kelimeleri;  YEŞİL-ŞİİR-BAHARAT-YOL-SABAH

   Otobüsten inmemle beraber çelik gibi soğuk hava yüzüme çarptı. Havanın yüzüme çarpmasıyla, uyku mahmuru halimden sıyrıldım. Otobüs çok sıcak olduğundan mıdır nedir yol boyu sürekli uyukladım durdum. Hava bugün buz gibi iyi ki sabahtan kalın montumu giymişim. Üstümde trençkotum olsa ofise varmadan soğuktan ölürdüm herhalde. Eski garajdan çıkıp belediyenin önüne kadar yürüdüm.  Bir müddet yolun karşısına geçmek için bekledim. Yaya yolunda olmama rağmen kimse yol vermedi. Her sabah bu sorunu yaşamaktan bıkmış olsam da bir süre bekledikten sonra saygısını yitirmemiş bir sürücü yol verdi de karşıya geçebildim. 

    Kadınlar pazarının oradan geçerken balık tezgahlarında ki telaşa şahit oldum. Esnaflar bir yandan balıkları tezgahlara yerleştirmeye çalışırken bir yandan da acıkmış tekirlerle uğraşıyorlardı. Neyse ki bizim tekirler sabah kahvaltısı niyetine taze balıkları mideye indirdiler de garibim esnafları rahat bıraktılar. Biraz daha ilerleyip bedesten çarşısının içine girdim. Mis gibi baharat kokuları eşliğinde, sağa sola bakınarak sanki bu yoldan ilk kez yürür gibi yürüdüm. İşte Aziziye Camisi tam karşımdaydı. Sabah akşam görsem de bu pencereleri kapılarından daha büyük camiyi izledim bir süre. Ara sıra uğrayıp simit aldığım küçük bir dükkandan simit aldım. Poşet kullanmayı istemediğim için küçük bir kese kağıdına sarıldı simit. Fırından yeni çıkmış olmalı ki simidi tuttuğum elim sıcacık oldu. 

    Mevlana caddesine kadar ara sıra yoluma konan güvercinler eşliğinde yürüdüm. Biraz uzakta da olsa sağ tarafımda bütün heybetiyle duran Mevlana müzesinin yeşil kubbesini gördüm. Bir kez daha şükrettim bu şehirde doğduğuma. Her gün her sabah selam verip Rumi'ye, Onun çok sevdiği Konya sokaklarında yürüyüp gitmek çok güzel bir duygu diye düşündüm. Aklımda Mevlanın şiiri kaldığım yerden devam ettim yürümeye..


'' Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi? ''

                                                            MEVLANA CELALEDDİN RUMİ



16 Aralık 2020 Çarşamba

KELİME OYUNU 3

    



  Herkese selamlar :) En sevdiğim haftalık etkinlik olan kelime oyununda yine buluştuk.  Bu haftanın kelimelerini kendi dünyasında seçti. Kelimeleri okur okumaz dedim ki içimden 'masal gibi' o yüzden ben de masal yazmaya karar verdim :) Umarım beğenirsiniz masalımı :)

Yazının sonunda 4. haftanın kelimeleri sizi bekliyor.

Bu haftanın kelimeleri:  ZAMBAK-HAYAL-DİYAR-ÖZGÜRLÜK-DİLEK

   Bir varmış; bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Develer tellal iken pireler berber iken. Çok uzak diyarlarda acımasız kral Leon yönetimde yaşamaya çalışan bir ülke varmış. Öyle acımasız bir kralmış ki bu Leon, ondan habersiz kuş bile uçmazmış bu diyarlarda. İnsanlar ne kadar bıkıp yorulsalar da bu kraldan, hiç seslerini çıkarmaz bu acımasız adama boyun eğerlermiş. İşte böyle zalim bir dünyaya doğmuş güzeller güzeli Umut. Annesi babası ona Umut demiş ki umutları hiç tükenmesin, hiç vazgeçmesinler bu dünyada yaşamaktan. Umutta gerçekten umut olmuş onlara. Kıvır kıvır sapsarı saçları, deniz gibi masmavi gözleri varmış. Bakan bir daha bakar hayran kalırmış. 

   Kralın kötü yönetimi altında olsalar bile Umut'un ailesi huzuru kendi içlerinde bulmuş. Azla yetinmeyi öğrenmişler zamanla. Ama gün gelmiş Umut'un annesi amansız bir hastalığa yakalanmış. Derisi pul pul dökülmüş, yemek yiyemez, hareket edemez bir hale gelmiş. Derman aramışlar, çare diye yanıp tutuşmuşlar ama bir çaresini bulamamışlar. Umut'un o günlerde tek dileği annesinin sağlığına kavuşmasıymış. Bunun içinde her şeyi göze alabilirmiş. Bir gün bohçasını toplamış. Sıra dağlar arasındaki bilge kadına ulaşmak için yola koyulmuş. Gel zaman git zaman yollar aşmış. Karlar yağmış üzerine, güneşte kavrulmuş beyaz teni. Sonunda amacına ulaşmış bilge kadına ulaşıp derdini bir bir anlatmış. Bilge kadın demiş ki ''Annenin derdinin dermanı zambak çiçeğindedir oğul. O çiçeği bul suyunu kaynat annene içir demiş.''  Bizim oğlanın o anki neşesi dünyalara bedelmiş, az kalsın mutluluktan havalara uçacakmış. Ama demiş bilge kadın ''Bu nadide çiçek sadece sarayın bahçesinde yetişir başka hiçbir yerde bulamazsın.'' Olsun demiş Umut bir çiçek altı üstü gider isterim demiş.

   Uzun uzun yollar ardından Leon'nun sarayına ulaşmış. Yalvar yakar kendini huzura kabul ettirmiş. Kral bu genç çocuğu gözlerini devirerek dinlemiş. Önce bir etkilenmiş dediklerinden, ama bu kralda vicdan ne arasın yaka paça kovdurtmuş Umut'u saraydan. Pes etmemiş bizim çocuk, zambağa ulaşmanın yollarını aramış durmuş. Bir gün acımasız kralın Güzeller güzeli kızı Hayal prensesle yolları kesişmiş. Derdini anlatmış prensese, dinlemiş onu prenses yardım etmeye gönüllü olmuş. Bir gece gizlice saraya almış Umut'u. Ama muhafızlar Umut'u yakalayıp zindana atmışlar. 3 gün 3 gece aç bir şekilde soğuk bir zindanda ölmeyi bekleyen Umut, tüm özgürlük hayallerini yitirmiş. Ama sonra mucizevi bir şekilde zindanın kapısı açılmış ve Hayal prenses kapıda belirivermiş. Hep beyaz atlı prensler prensesi kurtaracak değil ya. Bu seferde kara gözlü kara yeleli doru bir atla prenses prensi kurtarmış. Hızlıca saraydan kaçıp Umut'un köyüne varmışlar. Umut mahcup bir şekilde annesinden özür dilemeye hazırlanırken Hayal prenses heybesinden zambak çiçeğini çıkarmış. Hemen kaynatıp annesini sağlığa kavuşturmuşlar. 

   Öfkeden iyice çılgına dönen krala artık vezirlerin bile sabrı kalmamış. Bir gece Leon'u tahttan indirip sürgüne yollamışlar. Leon'un sürüldüğünü duyan halk Hayal ve Umut'a 40 gün 40 gece davullu zurnalı düğün yapmışlar. Ee ne denir masalların sonunda ''onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine..''


4. Hafta Kelime Oyunu Etkinliği Kelimeleri ;

Yeşil-Şiir-Baharat-Yol-Sabah


9 Aralık 2020 Çarşamba

KELİME OYUNU 2


 
Kelime Oyununun bu haftaki kelimelerini Kırmızı Ruh seçti.

 Haftanın kelimeleri *Kırmızı, İrlanda, Tutku, Kitap ve Viski*. 

   Sokak kapısı rahatsız edici bir gıcırtıyla açıldı. Kapının üzerinde asılı olan süsten belli belirsiz bir ses duyuldu. Kapıdan sanki ruhu çekilmişte sadece bedenden ibaret olan çelimsiz bir adam girdi. Üzerinde rengi solmuş, yıpranmış, fi tarihinden kalma bir takım elbise, gözlerinde acı bir keder ile mahcup bir ifade vardı. O kadar kırılgan görünüyordu ki bu adam biri yanından hızlıca geçse rüzgara kapılıp savrulup gidecek gibiydi. 

   Ne vakit kapının orada öylece durdu bilmem. Öyle sessiz, öyle mahcup duruyordu ki onu uzun süre benden başka kimse fark etmedi. Uzunca bir bekleyişten sonra mutfaktan gelen Fuat usta bu serkeş adamı fark etti. Kollarını iki yana açarak:

   ''Oo Veysel ağabey hoş geldin safa getirdin ekmek tekneme. Hangi rüzgar attı seni buralara'' diyerek adamı aldı karşımdaki masalardan birine oturttu. Adının Veysel olduğunu öğrendiğim adam cılız bir sesle:

''Hiç öylesine bir uğradım.'' dedi. Sonra çelimsiz bedeninden beklenmeyecek bir çeviklikle ceketinin içinden gazeteye sarılı bir şişe çıkardı bir iki yudum içip masaya bıraktı. Fuat usta gülümseyerek:

''Şarabını da yanından ayırmıyorsun ha Veysel Ağabey.''

''Yok o şarap değil viski'' dedi Veysel ağabey. O kadar alçak bir sesle konuşuyordu ki adam dört ayağımı kaldırıp yanına varsam anca duyacaktım sesini.

''Her ne zıkkımsa ne'' dedi Fuat usta.

''Aynen öyle. İkisinin de amacı beni şu acımasız dünyadan birkaç saatte olsa alıp götürmesi ne de olsa.'' Gözleri gökteki bulutlar kadar nemlenen Fuat usta:

 ''Bırak şimdi sen bunları da sana sıcacık bir çorba getireyim ha ne dersin?''

     Bu sefer konuşmadı çelimsiz adam yalnızca başıyla tamam dedi. Fuat usta iri bedenini sandalyeden kaldırıp mutfağa gitti. Az sonra bir kase dolusu çorba ve ekmek sepetiyle geri geldi. Veysel abi dumanı tüten çorbayı yavaş yavaş içti. Hiç konuşmadılar bizim ustayla. Minnet dolu gözlerle teşekkür edip geldiği gibi usulca kalkıp gitti emektar çorbacımızdan. 

    Bu adamın varlığı derince sarstı içimi bir süre. Gözlerindeki kederli bakışı unutamıyordum bir türlü. Neydi benim bu tahta bedenimi bile derinden etkileyen kederin sebebi? Bunu aylar sonra gelip benim yanıma oturan dört delikanlıdan öğrendim. Meğer bizim bu Veysel ağabey kızıl saçları olan İrlandalı genç bir kadına tutkulu bir şekilde aşık olmuş. Aylarca peşinde dönmüş durmuş. Zamanla bu kadından aşkına karşılık bulmuş, evlenmişler güzel bir yuvaları olmuş.  Veysel ağabey işe giderken karısı da eline kitabını alır kırmızı güllerle dolu olan bahçesinde saatlerce oturur vakit geçirirmiş. Gel zaman git zaman saçları alev alev yanan iki kız bebekleri olmuş. Hayat bana tüm güzellikleri sundu derken bizim Veysel ağabey bir gün işten eve döndüğünde bahçesinde kırmızı güllerin olduğu şirin evini kül olmuş bir halde bulmuş. Maalesef o yangından ne alev saçlı karısı ne de güzel yavruları kurtulabilmiş. İşte o gün bu gündür Veysel ağabeyimiz böyle viran halde yaşayıp günlerini geçirir olmuş.

    Şu lokantaya geldiğimden beri ne acılara ne kederlere ortak olmuştum sayısını bile unuttum. İçimi çekerek:

''İyi ki insan olmamışız.'' dedim diğer dört bacaklı mavi boyalı masa arkadaşlarıma.

''Bakın nice dertler var onların hayatında. Bizimse tek derdimiz acemi garsonun kirli sırtımızı zımparalar gibi sürtmesi.'' dedim.

  Hep bir ağızdan ''Ya ya'' dedi diğer arkadaşlarım ''iyi ki insan olmamışız.''

3 Aralık 2020 Perşembe

KELİME OYUNU - 1

  


 Çok güzel bir etkinlik haberi  geldi bugün kımızı ruh'tan . Her hafta belirlenen beş kelime ile herkes içinden geçenleri yazacak. İster öykü, ister makale ya da söyleşi. Siz ne yazmak isterseniz yazın. Çünkü yazmak insanın derdini, neşesini kelimelere dökmek demek. Hadi paylaşın sizde bizimle hislerinizi.

    Ben çok minik bir öykücük yazdım şimdilik. Umarım ilerleyen zamanlarda kendimi daha da geliştirebilirim. bu haftanın kelimeleri  DENİZ KAYIKÇI SİMİTÇİ ARABA DEDE.

                   İŞTE MİNİK ÖYKÜM :)

       Dünyanın tüm yükü sırtımdaymış gibi büyük bir ıstırapla oturdum bankın üzerine. İşten çıkalı birkaç saat olmuştu. Boş boş dolanmıştım sokaklarda. Babaannem rahmetli olsa avare avare ne dolaşıyorsun kızım bu saatte derdi. Derdimi tasamı anlar gibi bakardı gözümün derinliklerine. Sonra konuşmaz ruhumun açlığını karnımın açlığıyla giderebilecek gibi hemen yemeye bir şeyler hazırlardı. Tatlı tatlı konuşur sanki ekmek bıçağıyla derdimi, kederimi sıyırırdı ruhumdan. Ama şimdi yalnızdım bu bankta. Ne babaannem vardı derdimi paylaşacağım ne de başka bir insan evladı.

     Gün yavaş yavaş akşama dönmeye başlamıştı ben bankta otururken. Denizin tuzlu kokusunu ciğerlerime çektim. Durgundu bugün deniz. Az ileride kayıkçı bir ihtiyar vardı. Denizin sakinliği ona da sirayet etmiş olmalı ki dalgın dalgın oltasının başında denizi seyrediyordu. Ne vakit sonra bir kıpırdanma oldu. Bizim ihtiyar kayıkçı iri bir balık yakalamış olmalı ki gülümsemesi benim bile içime işledi. Şükür dedim içimden emeğinin karşılığını aldı. 

     Güneş nazlı nazlı kaybolup gitti gökyüzünde. İnsanlar telaş halinde evlerine koşturuyordu. Yaşının ortalarında kısa boylu bir kadın, simitçi arabasını itiyordu hızlıca. İnsanlar eve varmak için çabalarken benimse hiç eve gitmek gelmiyordu içimden. Sonsuza kadar egenin derin sularına bakmak, bu bilinmezlik içinde güneş gibi kaybolup gitmek geldi içimden. Düşündüm ki şu an hiç var olmamış olsam ne güzel olurdu. Dünya hep bir telaş haliydi benim için. Durup dinlenmeye, oturup soluklanmaya hiç vakit olmuyordu. Nasıl olsun ki ekmek ağzındaydı aslanın. Vakit oturup dinlenme değil bu düzen içinde savrulmadan tırnağını bir yerlere geçirme vaktiydi. İşçi olmak zordu vesselam. Öyle her şeye hakkın yoktu anlayacağın. 

    Kalk dedim kendi kendime var git evine. Çantamı omzuma takıp başımla hafifçe selam verdim bizim ihtiyar dedeye. Bir süre sonra ben de insan kalabalığının içinde kaybolup düştüm bizim semtin yoluna.

1 Aralık 2020 Salı

2020 YIL SONU MİMİ



 Herkese selamlar. Çok güzel bir mimle sizlerleyim.Sevgili Belle'nin kütüphanesinin başlatmış olduğu bu mime ben de katılmak istedim.

Belle'nin yazısına ulaşmak isteyen linke tıklayabilir.

  1. 2020 senin açından nasıl geçti?

    Fantastik bir film izlersin de yok artık bu kadarda olmaz dersin ya, 2020 tam olarak öyleydi benim için. Bir yıl öncesinde maskelerle yaşayıp en sevdiklerinden uzak duracaksın, markete bile korkuyla gideceksin, herkesten vebalı gibi kaçacaksın  deseler inanmazdım. 

   Virüs ilk yayıldığı anda yaşadığımız korku ve panik zamanla azalsa da virüs hayatımızdan tamamen çıkmadığı için eskisi gibi rahat değiliz. Hele şu sıralar ilk çıktığı anadan bile daha tehlikeli bir hal aldı. Önümüzde belirsiz bir zaman dilimi var. Umarım sağ salim bir şekilde atlatırız bu dönemi de.


2. Yıl boyunca yapmayı en çok özlediğin şey nedir?

    Çok fazla özlediğim şey var ama en çok özlediğim şeyler listesinin başında kuzenlerimle vakit geçirmek var sanırım. İşten çıkıp bir araya gelip boş boş çarşıda dolanmayı. Akşam eve gidip teyzemlerle oturmayı en çokta sabah geç uyanıp kahvaltı masasında saatlerce oturup dedikodu yapmayı özledim. 💙

  Eskiden çok basit gibi görünen, her zaman rahatlıkla yapabildiğimiz şeyler elimizden alınınca kıymetini daha çok bildik böyle güzel anların. 

3. Biraz da olumlu yönden bakalım. 2020'de güzel geçtiğine inandığın ve 2020 şu yönden uğurlu geldi dediğin bir durumla karşılaştın mı?

   2020'nin bana güzel gelen tek yanı 3 aylık karantinası oldu sanırım 😀 Cumartesi günleri bile yoğun bir şekilde çalışıp durup bir nefes dahi alamadığım işime 3 aylık uzun bir ara verdim. Bu 3 ay bana baya bir iyi geldi. Mental açıdan da fizikende dinlenmiş oldum.

4. Karantina süresinde veya bulabildiğin boş vakitlerde kendine zaman ayırabildin mi? Ayırdıysan neler yaptın? (Örneğin, yeni hobi edinme, önceki alışkanlıklara daha çok vakit ayırabilme vb.)

   Boş vakitlerimde amigurimi oyuncaklar ördüm. Örgü örmeyi normalde de çok severim ama onca boş vaktimde daha çok fırsat buldum örmeye. 

    İzleyemediğim, yarım bıraktığım dizilerimi bitirdim. Online eğitimlerden sertifikalar aldım. 

   İngilizce öğrenmeye karar verdim. Her ne kadar yarım bırakmak zorunda kalsam da biraz alt yapım oldu.😇

5. Son olarak 2021 yılından beklediklerin neler?

  En çok istediği şey tabi ki de sağlık. Bu dönemin bize en önemli faydası sağlığımızın kıymetini bilmemiz oldu. Hayattaki en değerli şey sağlıkmış. Şu virüsten biran önce kurtulmayı, eski günlerimize dönmeyi istiyorum.

  Bu güzel mime katkıda bulunmak için siz de bize katılabilirsiniz.