Herkese selamlar. Bu haftanın kelime oyununda kelimeleri ben seçtim. Umarım kelimeleri yazıya dönüştürmekte zorlanmazsınız :)
Ben bu hafta kendi yaşamımdan kısa bir kesiti öyküleştirdim ve sizlerin beğenisine sundum. Keyifli okumalar diliyorum herkese.
Bu haftanın kelimeleri; YEŞİL-ŞİİR-BAHARAT-YOL-SABAH
Otobüsten inmemle beraber çelik gibi soğuk hava yüzüme çarptı. Havanın yüzüme çarpmasıyla, uyku mahmuru halimden sıyrıldım. Otobüs çok sıcak olduğundan mıdır nedir yol boyu sürekli uyukladım durdum. Hava bugün buz gibi iyi ki sabahtan kalın montumu giymişim. Üstümde trençkotum olsa ofise varmadan soğuktan ölürdüm herhalde. Eski garajdan çıkıp belediyenin önüne kadar yürüdüm. Bir müddet yolun karşısına geçmek için bekledim. Yaya yolunda olmama rağmen kimse yol vermedi. Her sabah bu sorunu yaşamaktan bıkmış olsam da bir süre bekledikten sonra saygısını yitirmemiş bir sürücü yol verdi de karşıya geçebildim.
Kadınlar pazarının oradan geçerken balık tezgahlarında ki telaşa şahit oldum. Esnaflar bir yandan balıkları tezgahlara yerleştirmeye çalışırken bir yandan da acıkmış tekirlerle uğraşıyorlardı. Neyse ki bizim tekirler sabah kahvaltısı niyetine taze balıkları mideye indirdiler de garibim esnafları rahat bıraktılar. Biraz daha ilerleyip bedesten çarşısının içine girdim. Mis gibi baharat kokuları eşliğinde, sağa sola bakınarak sanki bu yoldan ilk kez yürür gibi yürüdüm. İşte Aziziye Camisi tam karşımdaydı. Sabah akşam görsem de bu pencereleri kapılarından daha büyük camiyi izledim bir süre. Ara sıra uğrayıp simit aldığım küçük bir dükkandan simit aldım. Poşet kullanmayı istemediğim için küçük bir kese kağıdına sarıldı simit. Fırından yeni çıkmış olmalı ki simidi tuttuğum elim sıcacık oldu.
Mevlana caddesine kadar ara sıra yoluma konan güvercinler eşliğinde yürüdüm. Biraz uzakta da olsa sağ tarafımda bütün heybetiyle duran Mevlana müzesinin yeşil kubbesini gördüm. Bir kez daha şükrettim bu şehirde doğduğuma. Her gün her sabah selam verip Rumi'ye, Onun çok sevdiği Konya sokaklarında yürüyüp gitmek çok güzel bir duygu diye düşündüm. Aklımda Mevlanın şiiri kaldığım yerden devam ettim yürümeye..
'' Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi? ''
MEVLANA CELALEDDİN RUMİ